Tavukçuluk ve Tavuk Eti Sektörü

Dünya nüfusu için tavukçuluk sektörü çok önemlidir ve mevcut konumu beslenmede de yeri büyüktür. Peki tavukçuluk ve tavuk eti sektörünü önümüzdeki yıllarda neler bekliyor?

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kanatlı eti talebine karşı trend giderek artmaktadır. Yapılan araştırmalarda çıkan sonuçlar 2025 yılına kadar artış öngörmektedir. Çin, Hindistan gibi hızlı gelişmekte olan ülkelerde kişi başına artan gelire paralel olarak hayvansal proteinlere büyük talep artışları olacaktır.

Dünyada nüfus ve kalkınma hızına sahip ülkelerde bu tüketim artışı sektörde gelişme trendinde büyük rol oynayacaktır. Dünyada yaşayan insan sayısı 7 milyardan 2050 yılında nüfus artış hızının %1'in altına inebileceği varsayımında bile nüfusun 9 milyara çıkacağı, gelişmiş ülkelerde nüfus artışı sıfıra yaklaşır iken, az gelişmiş ve gelişmemiş ülkelerde nüfus artışı çok yüksek seviyelerde olmaktadır. Bu nüfusu beslemek içinde gıda üretimi de artırılmak zorunluluğu vardır.

Gıda üretiminde sağlanabilen artış, dünya nüfusunun gereksinimini karşılayamadığı zaman sosyal sorunlar gündeme gelecektir. Açlık çeken nüfusun bir milyarı geçtiği, fazla beslenen obez nüfusun da 800 milyonun üzerine çıktığı bilinmektedir. Tavukçuluk sektörünün önemi ve mevcut konumu bu beslenmede yeri büyüktür. Tüm bunlara rağmen kamuoyunu etkileyen olumsuz bazı faktörlere karşı önlem alınması zorunludur. Bilgi kirliliği, bilinci tüketici kitlesini bile etkilemektedir.

Ülkemizde gıda güvenliğinin herhangi bir alanında hiçbir uzmanlığı olmayan tanınmış bir kimi okumuşlar ve akademisyenler kendilerince geliştirdikleri bilim dışı teorilerle adlarını gündemde tutma saikiyle hayvansal ürünleri karalamakta ve bu bilgi kirliliğinin çeşitli getirilerinden yararlanmak istemektedirler.

Ülkemiz bu konuda giderek şiddeti artan bir biçimde serbest atış alanı haline getirilmiştir. Bilgisiz ve ilgisiz kişilerce verilen beyanatlar ve kaleme alınan köşe yazıları sayesinde ülkemiz tarımı ve gıda sektörü özelikle tavukçuluk sektörüne ciddi zararlar verilmiş ve verilmeye de devam etmektedir. Sözde halkımızın sağlıklı beslenmesine katkı sağlamak amacıyla yapılan tüm bu yayınlar, sınır tanımayan eleştiriler nedeniyle insanlarımızı özellikle hayvansal gıda tüketiminden tamamen uzaklaştıracak boyutlara ulaşmıştır. Sorumsuz kişilerce toplumun dikkatinin gerçek riskler yerine bilim dışı iddialarla yapay risklere yöneltilmesi toplum sağlığına büyük zarar vermektedir. Gıda konusundaki riskler, bilim bazlı uluslararası standartlar ve yasal düzenlemeler ile yönetilirler. Bu sayılanların uygulandığı ölçüde de insan sağlığı korunur.

Yeni bir bilimsel gelişme olduğunda da bu bulgu uygulamalara yansır. Ülkemizde gıda güvenliği konusundaki tartışmalardan amaç toplum yararına bir sonuç çıkartmaksa, bu tartışmaların çiftlikten çatala kadar olan süreçte dünya standartlarının uygulanmasındaki eksiklikler üzerinde olması gerekir.

Ülkemizde gıda konusunda kaosa doğru giden bir bilgi kirliliği mevcuttur. Bu süreçte önemli bir etken konudan sorumlu kamu yönetimim bilim dışı, akıl dışı iddialar karşısında toplumu bilgilendirmekte geç ve etkisiz, ya da tamamen sessiz kalmasıdır. Bu yapısal sorunun çözülmesi gelişmiş ülkelerdeki örneklerinde olduğu gibi, ülkemizde de benzeri toplumun güvenini kazanmış bağımsız bir gıda otoritesinin kurulmasına bağlıdır.

RTÜK Kanununda konunun uzmanı olamayan kişilerin beyanat vermesi , yazılı ve sözlü basın vasıtasıyla halkı yönlendirmesinin önlenmesi için değişiklik yapılması önerilmeli , aksi taktirde bilgi kirliliğinin önüne geçmek mümkün olamayacağı gibi hukuki yollara başvurma mümkün olamayacaktır.

Piliç eti sektörü; 2011 yılında 1.625.000 ton olan üretimi, 2023 yılında yaklaşık 3 milyon tona çıkarmayı hedeflemektedir. Kişi başına kanatlı eti tüketiminin de aynı tarihte 30 kg olması beklenmektedir. İhracat konusunda da 2023 yılında bir milyar doların üzerinde bir ihracat gelirine ulaşmak için çalışmalar yapılmaktadır. Bu hedeflere ulaşmak hayal değildir. Ancak, yem hammaddeleri ve diğer üretim girdilerinin 2010 yılındaki üretimlerinin iki katına çıkarılması zorunludur. Doğal olarak girdi tedarikinin tamamının yurt içinden sağlanamaması durumuyla karşı karşıya kalınması halinde de ihtiyacın ithalatla kesintisiz karşılanması sorunu çözebilecektir.

Piliç eti ve yumurta üretiminin son yirmi beş yıllık süreçte ulaştığı seviye, halkımızın hayvansal protein gereksinimini karşılama konusunda ileriye güvenle bakmasını sağlamaktadır. Bu da sektörün gelecekte uzun süre önemini sürdüreceği, yatırımcıları bu alana çekeceği anlamına gelmektedir.

Ancak yukarıdaki hususlar sektörün gelişme hızını frenlemekte ve sektörü sıkıntıya sokmaktadır. Tarımın gözde sektörünün hak ettiği yerde kalabilmesi için haksız engellemelerin önüne geçilmelidir. Hayvan Hakları, Helal Üretim ve Sağlıklı ürün kavramlar konusunda da tüketici bilinçlendirilmelidir.

Besd-Bir Eski Başkanı
Kemal Akman